14 Nisan 2010 Çarşamba

herşey bir yanlış anlamadan ibaret...

hayatın içine baktığınız zaman göreceksiniz aslında öyle çok anlaşmazlıklar daha doğrusu yanlış anlaşılmalar içindeyiz ki tarifi yok. görmek istediğimiz herşey gözümüzün ve gönlümüzün içinde yol alırken aslında karşımızdakinin ne dediğinin çok da üzerinde durmuyoruz belki de. aklımız fikrimiz istediğimiz, hayal ettiğimiz ya da olmasını arzuladığımız olayın tamda üstünde kitlenmiş bakıyor etrafına.

aslında sizi hiç istemediğini söyleyen... gerçekten istemiyor mu? ya son gönderdiği mesaja ne demeli, ya da işi olduğu halde telefona cevap vermesine, kiminle nerede olduğunuzu merak etmesine, hastalandığınızda koşup gelmesine. istemeyen biri bunları yapar mı?

oysa sizi istemediğini söylerken gözünüzün içine bakmıştı... ama sanki buğuluydu gözleri, belki de birileri zorla söyletiyordu. olamaz mı? kesinlikle ağladı ağlayacaktı, biraz ısrar etseniz belki de sarılıp boynunuza yaptığı hatanın affını dileyecekti.

ayrılış zamanını uzattıkça uzattı. sanki gitmek istemiyordu. her konu kapanışında başka bir konu başlığıyla lafa girdi. kesinlikle gitmemek için hepsi bir baheneydi öyle değil mi?

aslında düşünecek olunursa birçok şey daha var. bitmek bilmeyen sebepler ve bahaneler... ama sonuç ayrılık...

peki ya öyle değil de böyleyse olaylar...

sizden ayrılmak istediğini söyledi... ayrılmak istediğimi söyledim ama üzüntüsü onu mahvetmesin diye bir süre size iyi davranmak istedi. telefonlarınıza istemeden de olsa cevap verdi. hastalandım dediniz arkamdan kötü konuşmasın diye sizi terk ettiği halde vicdanı el vermedi ve son görev niteliğinde bir çırpınışla geldi. durumunuz o kadar kötü gözüküyordu ki gerçekten gözleri doldu ama sevgiden ziyade malesef acımanın esiriydi. size sarılıp teselli etmek istedi ama öyle bir durumda bunu doğru anlayamayacağınızdan korktu. ve aslında öyle ısrarcıydınız ki masadan bir türlü kalkıp gidemedi. her lafınızı bir başka lafla keserek konuları kapatmaya çalışmaktan helak oldu. gitmek için can atarken siz koluna yapışmış bırakmıyordunuz...

iyi güzel de hangisi doğru şimdi. ya da doğru bir tane mi? ya da kaç tane?

herşeyi anlamak aslında o kadar da kolay değil. hani demiştik ya "görmek istediğimiz herşey gözümüzün ve gönlümüzün içinde yol alırken aslında karşımızdakinin ne dediğinin çok da üzerinde durmuyoruz belki de. aklımız fikrimiz istediğimiz, hayal ettiğimiz ya da olmasını arzuladığımız olayın tamda üstünde kitlenmiş bakıyor etrafına." aynen böyle... :)