30 Mart 2010 Salı

Benim kalbim dikdörtgen...

1. bölüm

Benim kalbim dikdörtgen...

Hayallerin içinde kendimi bulmak hoşuma gidiyor. Hani ne bileyim masal kahramanları gibi... Aslına bakacak olursanız hikayelere bile gerek yok kahraman olmak için. Neden mi? Çünkü aslında herkes kendi hayatının kahramanı... Tıpkı benim gibi...

Bir sabah uyandım ve herşey öyle başladı, kalbim dikdörtgendi...

Evet evet yanlış duymadınız aynen kalbim dikdörtgen... Bende nasıl olduğunu anlayamadım ama birden bire sabah kalktığımda sol tarafımdan aşağıya doğru kalbimin büyüdüğünü hissettim. Garip çıkıntılar oluştu. Sanki uzuyor ve köşeleniyordu. Ellerimle yoklamaya başladım evet ciğer hizasında, kasıklarımda kalbim atıyordu.

Keskin çizgiler. Dar uzun bir dikdörtgen. Hani çocukluğumuzda matematik dersinde şu dört köşeli olandan. Aman allahım evet bir dikdörtgen bu! Doğuştan hastalığım panik atak muamelesi yapıp sakinleşmeye çalışıyorum ama nafile. Kalbim istikrarlı bir şekilde uzuyor ve çizgiler beliriyor. Korkuyorummm. Bu durumda ne yapılır doktorrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr!

Santral - Florance Nigthingle Hastanesi...

Aslı - Alo Kardioloji bölümü lütfen...

Sekreter - Buyrun Kardioloji...

Aslı - Dr. Mehmet bey’i istiyorum lütfen acil bir durum.

Sekreter - Doktorun hastası mısınız?

Aslı - Evet hastasıyım ama lütfen acil, çok önemli.

Sekreter - Tamam bir saniye bağlıyorum.

Doktor - Ben Dr. Mehmet...

Aslı - Doktor bey merhaba ben hastanız Aslı. Aslı Çerçeve. Hani çarpıntılarım vardı size gelmiştim. Altı ay sonra gel demiştiniz ama garip şeyler oluyor bende, sanırım kalbim büyüdü, hatta sanırım dikdörtgen oldu. Bilemiyorum ne yapmalıyım.

Doktor - Hımmm! Önemli olabilir, bir saniye bir randevu defterime bakmalıyım.

Aslı - Doktor bey kalbim diktörtgen oldu diyorum sizeeeeee!

Doktor - Tamam sakin olun, gelin randevu arasına ayarlamaya çalışalım.

Salak bu adam ya! Acil diyorum randevu defterime bakayım diyor. Neyse şu lanet anahtar nerede ki. Of of gene başıma salak birşey geldi işte. N’olacak şimdi ki. Hastaneleri de hiç sevmiyorum. Hemde hiç. Hani o kolonya kokusu gibi bir koku yayılıyor ya insanın her yerine. Acaba panik atak mı geçiriyorum. Yok yahu onun belirtileri kusma, bulantı, öleceğim korkusu... ay neler saçmalıyorum ya kalbim dikdörtgen olmuş işte bunun belirtisi mi kalmış ki. Al işte bak ellerimin altında çizgisel bir gerçek. Sigorta defterim, sigorta kartım nerede bunlar. Evet hastane hazırlıkları tamam. Of tamam işte çıkıyorum, kapıyı kitliyorum ve kapıdayım. Taksi yok yok taksi olmaz en iyisi dolmuşa binmek. Kalabalıkta olmanın faydası var. Hani birşey olur falan. Hem hastane de neler olacak bilmiyorum ki. Para aldım mı ben yanıma...

Kapıcı - Merhaba Aslı hanım...

Aslı - Merhaba Şemsettin bey...

Kapıcı - Nereye böyle abla acele acele, ne bu telaş bir şey mi oldu yoksa?

Aslı - Yok bişey yok hadi by.

İşte alışamadığım gerçeklerden. Kara kaşı, kara gözüyle karikatür gibi duruyor karşımda ve malesef gerçek. Bir anda yanıbaşında bitiveriyor hissi yaratıyor bende. Apartmanın kapıcısı. Kapıcı diyorlar ama bu adam milletin kapısını dinlemekten başka birşey yapmıyor ki. Doğru aslında işte adı üstünde kapıcı.

Kapıcı - Ay abla arkandan koşturdun valla, nereye gidiyon söylemedin ki.

Aslı - Şemsettin bey, işim var doktora gidiyorum.

Kapıcı - Ne! ne doktoru abla nerene bişey oldu. Yardım falan neyin gerekiyor mu? Taşıyayım istersen seni.

Aslı - Of... yok bir şey. İyiyim bir arkadaşım doktor da ona gidiyorum tamam mı, sadece ziyaret yani. Hadi by.

Kapıcı - İstersen bende geleyim be abla, zaten benim de karnım ağrıyordu, hani belki doktor arkadaşın bana da bakar ha ne dersin.

Aslı - Taksiiiii!

Taksi şöförü - Nereye abla?

Aslı - Florans Nightingale hastanesine.

Taksi şöförü - Orası nere abla.

Aslı - Kardeşim sen taksici değil misin, niye bilmiyorsun.

Taksi şöförü - Abla ben karşının taksisiyim de.

Aslı - O zaman burada işin ne. Neyse çık şuradan E-5’e oradan sonra tarif ederim ben.

Bu bilmezlik ve anlayışsızlık tavrı sadece erkeklere mi mahsus acaba. Neden hiç düzgün adamlar çıkmıyor ki karşıma. Kapıcım ayrı bir deli, bindiğim taksici ayrı. Hani sevgililerimi es geçemem. Gerçi onlar zaten şu anda ortada bile yoklar. Yani yine yalnızım. İnşallah şu Şemsettin başıma bir iş açmaz. Şimdi kalkıp bütün mahalleye “Aslı Hanım çocuk aldırmaya gitti” demezse ben neyim. Of ben mi acaba fesatım yoksa ne. Herkes bambaşka masallar yaratıp onun gerçekliğinde koşturuyorken ben neyim. Niye bende öyle bir dünyanın içine giremiyorum. Ne yapmalıyım ki?

Taksi şöförü - Buradan sonra ne yapacaz abla.

Aslı - Ne demek ne yapacağız, sanane ben ne yaparsam yaparım...

Taksi şöförü - Yok abla nereden sapacaz onu soruyom. Sende ne yanlış anliyon ki.

Aslı - Hıı! Neyse şu Okmeydanı sapağından döneceksin, sonra da ışıklardan sağa.

Ay ne rezilim ya adama ne dedim ben öyle. Yani adam bıyıklarını burmaya başlasa neredeyse haklı olacak. Bu kadar çok düşünmemem gerekiyor kopuveriyorum bir anda. Ay kalbim, kalbimi unuttum. Acaba bu arada biraz daha büyümüşmüdür ki. Hımm bakiyim hala ciğer hizzasında hissediyorum, kasıklarımda da duyuluyor. Bacağımda bir şey yok henüz oraya kadar gelmedi galiba. Ya gelirse, ya bacağımdan aşağı ayağıma kadar uzarda ayaklarımdan dışarı çıkarsa. Yok canım o kadarda değil hani. Allahım bir bu eksikti adam resmen aynadan kesiyor. Ee tabii karşısında bir manyak orasını burasını elliyo senle bir yere gelmem diyo, adam da ne yapsın ki.

Aslı - Hah tamam burada ineceğim, ne kadar?

Taksi şöförü - Yirmi altı lira ablacım.

Aslı - Ne niye bu kadar tuttu ki, senin taksimetren bozuk buraya kadar bu kadar tutar mı? Yok bak bakiyim iyice bak.

Taksi şöförü - Abla al işte görmüyon mu, yirmialtı yazıyo. Ben ne yapayim. Kimse itiraz etmiyo da sen niye ediyon.

Aslı - Tabi millet salak ya kimse itiraz etmeden ödüyor. Ah Şemsettin ya senin yüzünden can havliyle attım kendimi şu taksiye ya. Aman al al işte...

Güvenlik görevlisi - Ötüyorsunuz hanfendi tekrar geçer misin?

Aslı - Ya yok bir şey işte. Herşeyi çıkardım daha ne çıkaracağım yok işte, bıçağım yok, silahım yok. Valla bende bir şey yok.

Böylesine bi heyecan beni fazla yoruyor. Hayatta zorlayan bir şeyler var. Sürekli bi telaş. Her dakika birileriyle uğraşmak gerçekten çok sinir bozucu. Nerede şu danışma, gözlüklerinin altından sinir sinir bakıp şimdi hasta numaramı soracak o şaşkın sekreter.

Sekreter - Merhaba hanımefendi, nasıl yardımcı olabilirim?

Aslı - Merhaba Dr. Mehmet Bey’i görecektim beni bekliyordu kendisi.

Sekreter - Randevunuz kaçtaydı?

Aslı - Beni bekliyor siz arayın... Aslı Çerçeve deyin...

İnşallah kötü bir şey çıkmaz diyorum kendi kendime ama inandıramıyorum ki kendimi. Gerçi panik atak böyle bir şey değil, başka neler vardı panik bozukluğu, depresyon, şizofreni, görme bozukluğu, MS... Üff gerçekten saçmalıyorum yahu. Nerede şu adam...

Doktor - Merhaba Aslı hanım nasılsınız? Şöyle geçin lütfen.

Aslı - Sanıyorum ki, yani anladığım kadarıyla... yani şey kalbim dikdörtgen olmuş gibi hissediyorum sizce bu olabilir mi?

Doktor - Hımm! Enteresan daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Benzer şeyler gelmişti ama... yok yok benzer şeylerde gelmemişti aslında... Siz ne demiştiniz?

Aslı - Diyorum ki beni bir muayene etseniz, röntgen falan çekseniz de içim rahatlasa.

Doktor - Hımm! Evet haklısınız sizi bir muayene etmeliyim. Şuraya uzanın önce, nefes alıp verin lütfen. Kalbinizi dinleyeceğim, nefes alın verin lütfen. Hımm! enteresan... Nefes alıp verin lütfen... Hımmm! ilginç... Evet buralarda bir şey söz konusu elle dahi hissedilebiliyor.

Aslı - Neler oluyor doktor bey.

Doktor - Evet ilginç bir şey olduğu kesin. Bir de ultrasona alalım sizi.

Bu gerçeğe alışmak mı gerekiyor yoksa alışmamak mı? Tekerleme gibi bir hayat işte. Bana siz ölüsünüz demesi gibi bir şey bu. Hani ölüsün ama yaşıyorsun. Ne farkeder ki aslında çocukluğumdan beri bir gariplik hissediyordum ama bu kadarı da fazla gibi geliyor. Yani küçükken aslında bir kukla olduğumu zannetmiştim bir keresinde. Annemin kucağında oturduğum bir resimde ayaklarım gözükmüyordu ve bende bebekken kuklaydım zannetmiştim. Ne demek şimdi bu ya. Kalbim resmen dikdörtgen şeklini almış ve büyümüş. Ve adam bana bu da bir çeşit kalp hastalığı diyor. Üstelik birde tıp tarihinde adımla anılacak bir hastalık türettiğim için beni tebrik ediyor. Ha bu arada tedavi için deneme yanılma yolunu kullanacağız diye de ekliyor...

Aslı - Doğuştanmış, doktor öyle diyor.

Gülseren - Enteresan tabii sevgilim, böyle şeyler oluyor yani hayatta. Üzme canını, kanser falan olsan çaresi bile yok. Gerçi bunun da yok ama olsun en azından kanser değilsin.

Aslı - Sağol Gülseren ya, valla içimi rahatlattın.

Gülseren - Önemli değil sevgilim ben senin dostunum tabii ki böyle kötü günler için lazımım.

Aslı - Gülseren öptüm seni kapı çalıyor da hadi by..

Kastın valla Gülseren ya, kötü günler, kanserler falan. Hani Türk filmlerindeki sarışın, güzel ama fesat arkadaşlar gibisin. Gerçi tipine de uymuyor değil. Sarı uzun saçların, kontak lesnlerin ve estetik şaheseri... Neyse bizimkilere biraz daha sonra söylerim şimdi panik olurlar. Sonuçta şu an için yapabileceğim çok bir şey yok. En kısa zamanda iyileşmeyi düşünmem lazım. Yani yapılacak bir şeyler olmalı. Binbir çeşit hastalık var etrafta, buna da bir çare vardır elbet. Napalım bu da bizim masalımızzzz! Zaten hayatta ne normal ki.

Kapıcı - Abla saat 8.30, çöpleri almaya geldim di de, sen ne yaptın merak ettim. Hani doktor arkadaşına gitmiştin ya!

Aslı - Çöpüm yok Nurettin Bey.

Kapıcı - Abla çöpüm yok diyorsun ama kapının ardından duyulmuyor sesin açsaydın bi.

Aslı - Çöpüm yok dedimmmm!

Yine o karikatür haliyle Şemsettin. Ne diyebilirim ki ben bu adama... Şöyle güzel bir uyku çekip yarına dinç bir şekilde kalkmak istiyorum. Aslında biraz da işten izin alsam fena olmaz. Nasıl olsa dergi baskıda bir hafta birşey olmaz. Hımm sütümü de içeyim, hımm mis gibi kokuyor yatak. Herşey temiz olunca insanın içi rahat oluyor valla. Ohh bende mis gibi kokuyorum. Hem de güzelim bunu unutmamak gerekir. Yani uzun dalgalı saçlarım, ince bir belim ve uzun bacaklarımla kalbim dikdörtgen olsa ne yazar. Evet megolaman yanımda ortaya dökülüyor böylece. Neyse yarın sabah kalktığımda herşey yoluna girecek eminim. Zamanla da alışacağım bu duruma ee zaten doğuştanmış, şimdiye kadar birşey olmadığına göre bundan sonra da olmaz... alışırım alışır...

Of ya bu da ne telefon durmuyo, kapı durmuyo. Saat kaç ki, ne daha saat sabahın sekizi bu ne yahu. Durun geliyorum, geliyorum...

Aslı - Efendim, babacım merhaba... Neeeeee!

- Dıt, dıt, dıt....

Aslı - Ne istiyosun Şemsettin Bey. Ne oldu. Bu da ne?

- ...............

Manşet... Ricky Martin’le ilişkisi olduğu sanılan seksi yazar Aslı Çerçeve, Banu Alkan ile olan kan bağını inkar ederken, kalbiyle ilgili gerçeği yıllardır sakladığını ama artık susamadığını söyledi. Floranse Nightingle Hastanesi doktorlarından Mustafa Bey, dün yaptığı tetkikler sonucu Aslı Çerçeve’nin kalbinin dikdörtgen olduğunu belgelerle onayladı...

Bir dakka ya neler oluyor, ne kardeşi, ne sevgilisi, ne kalbi... Aman allahım babam... Ay bu kapı susmayacak, önce bi kafamı toplamalıyım. Şu telefonu da fişten bir çekeyim. Ya ben akşam bunu dilememiştim ki. Nedir bu başıma gelenler, bir Reha Mantar eksik evde. Çay içsem iyi olacak, yoksa kendime gelmem zor. Çay içmeliyim bir lokma da birşeyler yiyeyim bari. Kapı susmuyor, zili de koparamam ki. Neyse şu pamuklar neredeydi. Hah şimdi oldu sadece kendimi duyuyorum. İnanamıyorum bu insanlar ne kadar reziller, adama bak gitmiş gazetelere haber vermiş. Ricky Martin ha! Bu ne alaka, bu da magazin ekibinin ilavesi olsa gerek. Biraz sakinlemeli ve çabuk karar vermeliyim. Yavaş yavaş herşeyi yoluna koyabilirim. Ben mantıklı bir kadınım, şimdi de mantığıma ihtiyacım var. Seksi ha... Bu hayat cidden beni zorluyor artık.

Aslı - Ay ödümü kopardın Gülseren ya! Nasıl girdin sen içeri.

Gülseren - Ay valla zor oldu sevgilim. Kapının önü gazeteci kaynıyor ve senin kapıcı da hepsiyle teker teker röportaj yapıyor. Şimdi sen kapını falan açmazsın diye düşündüm, anahtarla geldim. Valla duyar duymaz hemen soluğu sende aldım.

Aslı - İyi yaptın Gülseren senin söyleyeceğin abukluklara bile ihtiyacım var.

Gülseren - Neler oluyor kuzum nedir bu Ricky Martin olayı. Aşkolsun bana bile söylemedin ya. Başka bir zaman olsa emin ol küserdim sana. Anlatsana yahu.

Aslı - Ne Ricky’si Gülseren, oyuna geldim resmen. Salak dortor pirim yapmaya çalışıyor herhalde. Baksana bütün bu demeçleri o vermiş. Gazetenin beşinci sayfasına kadar benimle ilgili yazılar. Nereden çıktı bunca şey ben bile bilmiyorum. Hele bu resimler, tanrım nereden buldular bunları... Aman allahım babamı unuttum.

Aslı - Alo babacım!

Baba - Bütün bunlarda ne, kızım, canım benim neler oluyor.

Aslı - Babacım bir dakka, bir dakka dinler misin lütfen. Birşey olduğu yok. Annem nerede dedin. Ne röportaj mı yapıyorlar. Baba lütfen kapıları kitleyin ve kimseyle konuşmayın lütfen rica ediyorum. Hiçbiri gerçek değil babacım. Yemin ederim sadece kalbimle ilgili ufak bir sorun vardı hepsi bu.

Baba - Nereden çıkarıyorlar bunca şeyi peki.

Aslı - Baba cidden doğru söylüyorum. Lütfen herkesi dışarı çıkarın ve ben gelene kadar kimseyle konuşmayın.

Tabii gidebilirsem. Ne yapmalıyım, önce bir avukat bulmayım kendime. Neler yapacağımı söyleyebilir en azından. Evet evet en iyisi bir avukat. Başka kim olabilir. Nerdeydi şu telefon defteri. Allahım işe de haber vermem gerek, gerçi haber almışlardır nasıl olsa ayaklı gazetelerden. Hıh, neydi adamın adı, Hüseyin. Tamam buldum işte.

Aslı - Alo Avukat Hüseyin Bey lütfen. Eee şey ben, ben Aslı, sadece Aslı...

Sekreter - Bir saniye lütfen, ayrılmayın...

Aslı - Alo Hüseyin Bey. Merhaba ben Aslı Çerçeve. Sabah ki haberleri duydunuz mu bilemiyorum ama başıma felaket ötesi şeyler geldi yardımınıza ihtiyacım var. Size akıl danışmalıyım. Şey ben gelemem sanırım, siz bana gelebilir misiniz. Malum durum dışarı adım atacak gibi değil kapımın önü. Peki teşekkürler tamam bir saat sonra bekliyorum. Gerçekten çok teşekkür ederim.

Neredeydi şu doktorun raporları iyi de ben ne yapacağım şimdi bu avukatla ki. Nebileyim beni bu durumdan kurtarsında. Ne yapabiliriz önce gazetelere bir dava açmak lazım hakkımda yalan yanlış haber yaptılar diye. Ardından doktora. Doktora ne için açalılabilir ki acaba. Ne bileyim haber sızdırmak, haber vermeden açıklama yapmak falan olabilir. Sonuçta bu bir çeşit tecavüz olayı. Kendimimi düşüneyim bizimkilerimi bilemiyorum. Sanırım Kerem’de duymuştur bütün olanları. Ricky Martin olayına inanmış mıdır acaba. Ya da nebileyim kıskanmış mıdır. Şimdi kendini kıyaslıyordur. Ben daha akıllıyım, daha yakışıklıyım gibilerinden... Üffff ben neler diyorum ya inanmamıştır tabii ki. Salak gibi ona aşık olduğumu biliyor hangi arada derede bulacam ki Ricky Martin’i. Dur bir dakika ben derginin bu sayısında Ricky Martin röportajı var demiştim. Hadi ya sen mi yaptın demişti evet tabii ki demiştim. Bunu herkese söylemiştim. Ama ben dalga geçmiştim...

Aslı - Gülserennnn! Neredesin!

Gülseren - Eee şey buradayım canım, gel bak gülümse.

Aslı - Aman allahım sen ne yapıyorsun, delirdin mi. Kapat şu pencereyi beni tımarhaneye mi koydurmak istiyorsun.

Gülseren - Bir şey yapmadım sevgilim, sadece gazeteciler sesleniyordu ben çıkıp bir iki poz verdim. Hadi sakin ol.

Aslı - İnanmıyorum, inanmak istemiyorum sana Gülseren. Yani her fırsatı değerlendiriyorsun ve hala keşfedilemedin ya üzülüyorum valla.

Gülseren - Ay şekerim senin şansın açıldı sen farkında değilsin. Talih kuşu bu, talih.

Aslı - Doğru bir kuş var ortada ama kuş kafama mı sıçtı, kafama mı kondu pek anlayamadım.

Gülseren - Az evvel Reha Muhtar bizzat kendi aradı. Flaş haber olarak seni girmek istiyorlarmış. Hem de canlı yayında, saat üç - beş hiç farketmez dedi. Sabaha kadar bile yayın yapabilirlermiş. Al işte liste burada bütün kanalları listeledim.

Aslı - Bütün bunlar olurken ben neredeydim allah aşkına. Sanırım bir komplo kurbanı olmak üzereyim.

Gülseren - Gelsene şu pencerenin yanına. Ay tut şu perdeyi seni görmezler. Bak şu kenardaki kameramanı görüyor musun deminden beri öpücükler gönderiyor. Ay çok tatlıydı dün gece.

Aslı - Ne! nasıl yani, hangi dün gece, neler oluyor bir anlatır mısın? Zaten seninde bu işte parmağın olmasa şaşardım.

Gülseren - Ne dün gecesi ay sevgilim ne, ne oldu ki.

Aslı - Gel bakiyim şuraya, anlat şimdi. Otur...

Gülseren - Aman dur bir nefes alayım. Şey işte dün senin doktor gazetecilere açıklama yapınca, gazeteciler de senin etrafında kimin var kimin yok araştırma yapmışlar. Önce Kerem’e gitmişler o konuşmamış. Sonra da beni buldular işte. O çocukla birlikte bir de kız geldiler.

Aslı - Kerem’e mi gitmişler... Sana mı geldiler... Sende içeri mi aldın, hem de bana sormadan.

Gülseren - Ay bitanem kapıya gelmişler, napsaydım yani tanrı misafiri. Neyse işte ne biliyosam anlattım bende. Ama valla Banu Alkan olayını ben söylemedim. Onu atmışlar sanırım.

Aslı - Neden hep aklıma gelen başıma geliyor. Ricky olayını sen mi söyledin.

Gülseren - Nebileyim röportaj falan yaptım deyince ayartmışsındır adamı diye düşündüm. Sen ne cilvelisindir bilirim.

Aslı - Ne cilvesi ya, ne ayartması... İnanmıyorum sana cidden çok safsın atıverdim röportajı ben yaptım diye. Yani dalga geçtim, şaka yaptım...

Ben ne diyeceğim şimdi avukata. Benim salak arkadaşım söylemiş ben şimdi dava açamazmıyım, arkadaşımı da arada tıksalar içeri hiç fena olmaz desem adam deli olduğumu düşünecek. Ama zaten bu durumda başka ne olabilir ki. Kalbim hızlanmaya başladı sanırım. Biraz fazla atıyor.. Aman allahım kalbim daha nereye kadar büyüyebilir ki...

Aslı - Geliyorum! Sen bir yere kaybolma şu akşamki çocuk muhabbetini de adam gittikten sonra devam ederiz. Şimdi sakın ağzını açma ve kendi kendini ispiyon etme olur mu!

Aslı - Evet, hıh tamam oldu sen neler anlattın gazetecilere Şemsettin Bey. Mutlaka bir şeyler bulmuşsundur anlatacak, en olmadı aileni, köyünü falan anlatmış olmalısın. Ne, ne öyle kaş göz işareti yapıp duruyorsun, ne söyleyeceksen söyle.

Kapıcı - Şey ablacım izin verirsen konuşacaktım ama sen biraz dolmuşsun galiba. Şey avukat bey geldi de bende gazetecilerin arasından bulup sana getirdim onu diyecektim. Aslında ablacım bak sen şu gazetecilerle konuşsan açılırsın belki diyorum.

Aslı - Şemsettin Bey teşekkürler... Kusura bakmayın hoşgeldiniz buyrun.

Avukat - Burada ortalık hayli karışmış bu kadırını tahmin etmiyordum açıkçası. Sinirlerinizin bozulması gayet normal ama deminki bey doğru söylüyor olabilir, gazetecilerle konuşsanız...

Aslı - Lütfen siz bari biraz daha gerçekçi olun. Ne diyebilirim ki onlara, her şey yalan.

Avukat - Neyse etraflıca bir konuşalım en iyisi.

Aslı - Evet haklısınız, buyrun. Arkadaşım Gülseren Hanım, Avukat Hüseyin Bey... Bir şeyler içmek istermiydiniz.

Avukat - Aslında iyi olur bir fincan kahve lütfen, duruma göre ilerleyen dakikalarda alkol de alabiliriz.

Aslı - Alkol...

Avukat - Şey yani durumun vahimliği üzerine bir espri yapmak istemiştim de.

Kesinlikle erkeklerle ilgili bir kitap yazmalıyım. Ne kadar zevzek oldukları üzerine. Ne kadar anlayışsız oldukları üzerine ve kesinlikle onları anlamadığım üzerine. Evet aksilikler zamanı su bitmiş. Neyse boşver musluktan koyayım, nasıl olsa kaynayacak. Düşünüyorum da kalbimle ilgili sorunum varken korkuyordum ama şimdi kabusun içindeyim ve giderek korku yerini salaklığa bırakmaya başladı. Sanırım beynim uyuştu ve artık etrafımda olan olayları algılayamıyorum. Doğuştan olan bir hastalığım var ama nedense bu 30’umdan sonra ortaya çıkıyor. Bunca yaşadığım şey ağır mı geldi ne? Ne yaşadım ki. Aşk acıları, aşk acıları, aşk acıları... Bu adamın da işe yarayacağından pek bir endişeliyim ama sonuçta avukat işte en azından kanunları okumuştur diye avutacağım kendimi.

Aslı - Şeker alır mısınızzz?

Avukat - Lütfen iki tane...

Bunları içeride yalnız bırakmak da çok iyi bir fikir değil ama. Neyse belki Gülseren kendi ipini çeker de bende kurtulurum. Kerem ne yapıyor acaba. Ne ruhsuz bu adam ya insan bir arar, bunca şey. O salak asistanı neydi Seda... Sedacığı avutuyordur onu. Hatun ben gazetelerde boy boy çıkmadan önce bile hakkımda istihbarat gibi çalışıyordu ya. Evet ya gazetelerde boy boy resimlerim çıkıyo. Ay neler diyorum ben ya valla giderek Gülseren’e benziyorum en kısa zamanda uzaklaşmalıyız biraz.

Aslı- Muhbbetiniz hayli koyu, kusura bakmayın böleceğim ama...

Gülseren- Ay şekerim biz de senden bahsediyorduk.

Aslı - Özellikle sen bunu yapmasan diyorum canım...

Avukat - Aslı hanım şimdi siz niye şikayet ediyorsunuz ben anlamadım.

Aslı - (Allahım ya, bu kız nasıl bir kız acaba, yanına oturan herkesi kendine benzetiyor...) Bakın avukat bey, hakkımda gerçek olmayan haberler yayınlanıyor ve bir sabah uyandığımda gazetelerde manşetten giriyorum. Kapımın önü gazeteci kaynıyor. Resmen hayatıma karşı bir tecavüz durumu söz konusu. Sizce bu yeteri kadar sıkıntı yaratacak bir durum değil mi?

Avukat - Tabii bakış açısı, genelde insanlar bu duruma gelebilmek için başka yolları tercih ediyorlar ama dediğim gibi bakış açısı. Peki hangi haber yalan, yani ne için hangi haberciye dava açmayı düşünüyorsunuz.

Aslı - Evet bir düşünmem lazım hangisinin yalan olduğunu. Düşünün bir kere Latin Amerikalı bir adamla sevgili olmak mı, Türkiye’nin tek kadını ilan edilen Banu Alkan akrabalığı mı, uzaylı mıyım neyim gibisinden sorular...

Avukat - Sanırım uzaylı olup olmadığınız konusunu doktor raporu ile halledebiliriz.

Ağlamak istiyorum, hıçkıra hıçkıra, bağıra çağıra ağlamak...

Avukat - Anladığım kadarıyla sevgilinizi inkar yoluna gitmek istiyorsunuz.

Bir kaç uyuşturucu hap alıp dinlemeye çalışsam daha iyi olabilir sanırım. Belki unutulurum. Hem böyle değil mi bu işler üç beş gün manşet girer - ki o sıralarda zaten kapatılmak istenen başka bir haber vardır - sonra hiç bir şey yaşanmamış gibi başka bir gündem pat diye düşüverir. Neyse sakin ol kızım, sakin ol bakalım nasıl çıkaracaklar seni bu bokluğun içinden.

Avukat beyle Gülseren hayli iyi anlaştılar aslında buna da sevindim doğrusu çünkü gitmeleri başka türlü gerçekleşmeyecekti. Tabii ta ki Gülseren aslında başka bir yerde oturduğunu söyleyene kadar. Bana bir çare bulsunlarda nasıl bulurlarsa bulsunlar. Gazeteciler biraz azalmış galiba vardiya değiştiriyorlar herhalde. Eyvah ben bizimkileri unuttum. Nasıl çıkabilirim ki evden. Şemsettin bana çare olabilir mi acaba. Düştüğüm durumlara bak hüü hüüü hüüü!

Aslı - Annecim aç kapıyı benim, ben Aslı.

Anne - Canım kızım ne oldu sana. Birde kara çarşafa mı soktular. Ah yavrum ah.

Aslı - Ay anne ya inanmıyorum sana bizim Şemsettinden de komiksin.

Anne - Şemsettin kim kızım oda mı seninle birlikte bu işin içinde.

Baba- Hanım kimle konuşuyorsun ben sana konuşma demedim mi?

Aslı - Benim babacım, ben geldim.

Baba - Meşhur olunca yollarda soyunmaya başlamışsın galiba.

Aslı - Lütfen baba ya sen başlama nolursun. Evden çıkabilmek için kılık değiştirmek zorunda kaldım. En kısasından da kurtulmak istiyorum. Kendimle uğraşacak vaktim yok zaten. Hem ben istemedim ki böyle olmasını.

Anne - Kızım neler oluyor sen Kerem’le beraber değilmiydin. Bu çocuk da nereden çıktı. Öbür çocuğa da yazık oldu yani. Nebileyim bu da elin gavuru.

Aslı - (Ya sabırrrrr!) Annecim yok öyle bir şey gazeteci milleti işte bir de Gülseren sağolsun. Dedikodu vallahi dedikodu.

Neyse durumu anlatmak çok da zor olmadı sadece dokuz saatimi aldı. Ama inanmış gibi görünüyorlar. Bu yatağı da bayağı özlemişim. Bu gece burada kalmamda yarar var. En azından kabuslarımı kontrol altına alabilirim. En azından öyle umuyorum.

Kapı çalıyor açsam mı acaba... Aaa! Burak gelmiş... Tüm ihtişamıyla karşımda. Benim aldığım swett üzerinde. Kesinlikle kırmızı yakışıyor. Ne... Benimle mi?.. Evlenmek istiyormuş... Bir dakka ya kapı yine çalıyor hay aksi, tam da bu anda olmaz ki... Emre!.. Saçlarını mı kestirdin? Kısa şortunu giymiş. Bu kokuyu da hatırlıyorum. Senin ne işin var... Beni mi özledin... Nasıl yani ya... Durun bir dakka neler oluyor. Yoksa ben birşeyler mi kaçırdım uykudayken. Kapı çalıyor... Kerem!.. Keçi sakal bırakmış. Ayak parmaklarında da kırmızı ojeler... Bensiz yapamıyor musun? Evet dedi ya evet dedi. Yes... Ya... Hı... Evet...

Gözlerimi açamıyorum, açmak istiyorum. Üff kan ter içinde kalmışım. Bu ne ya kabusun böylesi de görülmemiştir herhalde. Aman tanrım neydi o öyle. Üçü bir arada. Film bile olur valla. Kendimi toparlamalıyım artık. Aslında pek de kötü değildi hani. Üçü birarada. Bu kalp beni çıldırttı sanıyorum ki. Evet ya kalbim de büyüdüğüne göre niye sığmasın ki. Üçüde sığar bu kalbe. Neyse biraz daha uyuyayım bari.

Hımm! mis gibi yumurtalı ekmek kokuyor, özlemişim. Buraya geri mi dönsem acaba! Bok mu vardı sanki tek başıma olacam diye tutturdum ki. Bu seslerde ne! Babam artık iyice duymuyor sanırım, televizyon da böyle açılmaz ki.

Şak, şak, şak!

Aman tanrım bu insanlarda kim.

Aslı - Anneeeee!

Anne - Geldim kızım geldim ne oluyor?

Aslı - Anne kapıyı açtım ve yüzümde su yerine flaşlar patladı kim o velet, kim o insanlar?

Anne - Aaaa! Ayıp ama kızım. Akrabalarımız haberleri duyup dört bir yandan gelmişler.

Aslı - Anne ya akrabalar ha, hangi akrabalar anne, akraba da kim ki?

Ben demin burada kalmak istediğimi mi söylemiştim. Yanlışlık olmuş hemde büyük, kocaman bir yanlışlık. Unutuvermişim aile olmanın nasıl bir handikap olduğunu. Neyse şu fasıl biran evvel bitsin bari. Şimdi dışarı çıkıyorum merhaba diyorum ve koşarak kendimi dışarı atıyorum.

Evet! Bir kaç parça eksikle, eteyim yırtılmış, kolum sökülmüş, şalvarım şalvarım hatta yok olmuş. Ama sanırım onu giymeyi unuttum. Yani bu kadarı da olmaz diyorum da içimden ama olur olur büyük konuşmamak lazım. Neyse şuradan bir taksiye bineyim bari.

Evet Camel Tropy buraya kadarmış. Allahım ya, evim gibisi yok, sessiz, sakin, ılık, seviyorum burayı hemde çok. Kendime kalmayı da seviyorum. kendi kendime, dikdörtgen kalbimle... Evet ya ilginç gazeteciler yok olmuşlar. Buraya kadarmış Aslı’cım meşhurluk üç beş gün sürer ancak. Telesekreter dolmuş zaten. Evet her zamanki gibi Gülseren, bildik gazeteciler,............... Bu da ne! Geri al.... Tekrar...... Geri al....... Tekrar..... Geri al.....

- Merhaba güzeller güzeli, neler gelmiş başına öyle meraklandırdın beni. Ben Burak öptüm...

Nutkum tutuldu sanırım, ellerim terliyor ve yüzümde yine şu salak gülümseme yer aldı. Bu ses beni kesinlikle çıldırtıyor. Bu ses beni kesinlikle... Sırasımıydı şimdi, ay kapı ya kapı çalıyor kapı.

Aslı - Geldim...

Aslı - ..........

Emre - Merhaba, nasılsın diye bir uğrayayım dedim.

Heyecanlanıyorum galiba ve kalbim bilmem ne katedralinin çanı gibi atmaya başladı. Olmaz ki şimdi bu heyecana dayanamıyabilirim...

Aslı - Merhaba. Şaşırdım desem yalan olmaz. (Nefes al, ver, al, ver...) Girsene içeri.

Emre - Seni iyi gördüm güzellik. Hiç değişmemişsin, hala güzelsin.

Aslı - Sağol iltifat ediyorsun. Şu bir iki gündür yaşadıklarım hayli komikti zaten. (Tanrım kalbime bir şeyler oluyor sanırım. Kalp atışlarım beni sallıyor mu ne. Ya da Alzeimer mı oldum bilemiyorum.)

Emre - İyi misin biraz rengin soldu sanki.

Aslı - Biraz otursam iyi olacak. Bu kalp davası beni biraz hırpalıyor sanırım.

Aman allahım neler oluyor bana ya. Heyecanlandım ama bu kadar da olmaz ki. Hele paniğin hiç sırası değil şimdi. Ama sanırım daha fazla dayanamayacağım.

Emre - Aslı, Aslı....

Aslı - Neredeyim ben?

Hemşire - Hastanede.

Aslı - İyi de nasıl geldim, neler oldu... Ahh kollarım, sanırım birde serum yemişim.

Hemşire - Doktorunuza haber versem iyi olacak.

Ah evet evet Emre gelmişti ve kendimi kötü hissetmeye başlamıştım. Bayılmış olmalıyım. Beni buraya getirmiş olmalı. Ne zamandan beri buradayım acaba. Emre nerede peki.

Doktor - Kendinize gelmişsiniz.

Aslı - Fizyolojik olarak geldim sanırım.

Doktor - Hastalığınızda ilerleme kaydetmişiz gördüğüm kadarıyla. Bu arada sigara artmış sanırım.

Aslı - Eh tabii durumun vahimliği ve gazetelere yapılan açıklamalar hayli canımı sıktı doğrusu.

Doktor - Yoksa kızgın mıyız. Bakın Aslı hanım böylesine önemli bir tıp olayını açıklamak benim doktorluk adına görevimdi açıkçası ama gazetecilerin konuyu böylesine dağıtacaklarını bilemiyordum. Özel hayatınız doğal olarak size ait ama...

Aslı - Özel hayat mı dediniz doktor bey. Ne özel hayatı yaşamadığım hatta belki de yaşayamayacağım herşey yazıldı çizildi.

Doktor - Neyse şimdi bunları bir kenara bırakıp hastalığınız ile ilgili gelişmelere bakalım isterseniz. Sigara tamamen hayatınızdan çıkmalı, heyecan, stres ve üzüntü tamamen sizden uzaklaşmalı. Bir parça daha büyüme kaydetmiş kalbiniz. Kenar çizgileri biraz daha belirginleşmiş. Nefes alıp verebilir misiniz lütfen.

Aslı - Neler oluyor doktor bey, bu nereye kadar gidecek böyle. İlk bir hafta çok bir şey hissetmedim ama özellikle hatırladığım son on dakika hayli korkuttu beni.

Doktor - Kendinizi biraz rahat bırakmayı denemelisiniz. Dün neler yaşadınız.

Aslı - Dün mü dediniz, yani ben dün mü geldim ve dünden beri uyuyor muyum?

Doktor - Evet, şimdi biraz uzanın lütfen.

Aslı - Biraz sıkıntı, biraz sinir ve biraz da heyecan. Bayılmadan önce bir arkadaşım ziyaretime gelmişti. Görünce de biraz heyecanlandım ve birden bire olanlar oldu, sonrasını biliyorsunuz.

Doktor - Hımm! Ağrınız var mı?

Aslı - Pek sabit bir ağrı diyemem ama hafiften bir üfürük var gibi kalbimde. Hani sanki bir yerler açık kalırda eser ya onun gibi bir şey. İçimde bir yerler üşüyor sanki.

Doktor - Sanırım Şemsettin Bey’di sizi buraya getiren. Bir anda düşüp bayıldığınızı ve hemen ambulans çağırıp sizi buraya getirdiğini söyledi.

Aslı - Şemsettin Bey mi? Peki ya Emre’ye ne oldu, yanımda o vardı o esnada. Yani yeni gelmişti.

Doktor - Üzülerek söylüyorum ama bu tür heyecanlardan uzak durmanız gerekiyor.

Şemsettin getirmiş demek. Neler oluyor ya Emre neredeydi peki. Gerizekalı aptal herif neredeydi peki. Allahın salağı neredeydi peki...

Doktor - Hemşire çabuk bir serum daha, hasta kendinden geçiyor.

Üçüncü gün... Anne geldi, baba geldi, Gülseren hiç gitmedi, Emre ortalarda yok.

Beşinci gün... Kimse gitmiyor, Emre gelmiyor, Kerem Gülseren’i arıyor. Ve ben Burak’ın beni nereden aradığını merak ediyorum.

Yüz bilmem kaçıncı gün... Annemler artık gittiler, Şemsettin Bey bir ara geldi. Gülseren gazetecilerle ilgiliydi. Doktor sanırım artık hasta olduğumu biliyor.

Aslı - Merhaba Melih Bey nasılsınız?

Melih Bey - Merhaba Aslıcım, nasılsın bakalım. Hastanede olduğunu duyduk.

Aslı - Evet kusura bakmayın size de haber veremedim ama bir kaç gün daha gelemeyeceğim sanırım. Hastane sonrası biraz yorgunluk var üzerimde de. Ama ben evden de yazabilirim...

Melih Bey - Aaa! Hiç önemli değil sen keyfine bak iyice kendine gelmeden de sakın işe gelme. Bizim çocuklar önümüzdeki sayıya seninle ilgili de bir haber hazırladılar... Artık sana sürpriz olacak, yayınlanmadan bakmak yok. Cebim çalıyor. Aslıcım görüşürüz.

Benimle ilgili haber mi? Eh tabii bunun kaçırılmaması gerekir. Sen kalk 8 yıl dergide çalış, iki ödül al, üç kitap yaz haberin çıkmasın, şimdi de süpriz haberler yapılsın. Nefes al, ver, al, ver. Sinirlenmemeliyim. Kesin yerime birini buldular...

Herşeye rağmen evde olmaktan mutluyum, tanrım yatağımı çok seviyorum. Gülseren’e biraz daha katlanabilirim sanırım, hem herşey bir yana iyi bir hemşire olduğunu kabul etmek lazım. Yapılacaklar ve yapılmayacaklar diye de bir listem var artık. Anne ve baba bir müddet görülmeyecek, sinirlendiren olaylardan uzak kalınacak, yağlı yemekler yenmeyecek, asitli içecekler yasak, domates ve yumurta yasak, duygusal tramvalardan kaçınılacak, aşk yok, seks yok...

Aslı- Evet hakim bey olaylar aynen avukatımın anlattığı gibi gelişti. Haberi yayınlayan gazete ve haberi hazırlayan muhabirden şikayetçiyim.

Hakim - Elimizdeki bazı raporlar haberleri yalanlıyor. Hastalığınızla ilgili konuda sanırım söyleyecek bir şey yok.

Aslı - Bazı bilgiler çarpıtılarak yansıtılmış hakim bey. Özellikle özel hayatıma ait yalan haberler söz konusu.

Hakim - Yaz kızım. Duruşmanın Temmuz ayına ertelenmesine, şikayette bulunulan şahsın ve şahitlerin tekrar dinlenmesine karar verilmiştir.

Aradan üç ay geçti ve ben unutuldum sanırım. Artık bir işimde yok. Belki de herşeyi kabul edip bir kaç televizyon programına çıksaydım bunlar gelmeyecekti başıma. Yine saçmalıyorum. Ama sanırım herkes bunu istiyordu ve ben yapmadım diye de bana kızgınlar. Emre herhalde hayatımın bir başka sansasyonuna kadar ortalarda gözükmeyecek. Kerem desen o hiç ortalarda yok. Acaba ne zaman ortaya çıkacak diye de bekliyorum hani. Ve kalbim üç ayda 1.5 cm daha büyüdü.

Aslı- Hiç beklemiyordum, sesini duymak güzel geldi...

Burak - Nasıl oldun hep seni düşündüm. Zor günler geçirmiş olmalısın. Uzun bir süre yurt dışındaydım senide çok arayamadım özür dilemeliyim sanırım. Böyle bir zamanda seni yalnız bırakmak istememiştim. Umarım daha iyisindir.

Aslı- Evet, yani bilmiyorum pek bir çözüm bulamıyor doktorlar ama sanırım daha iyiyim. En azından canım acımıyor artık.

Burak - Sesin de iyi geliyor...

Aslı- Evet sanırım... Sen neler yapıyorsun? Uzun zaman oldu görüşmeyeli, sesini duyunca seni özlediğimi anımsadım.

Burak - Hımm, güzel bir anımsama, bende seni özledim... Her şey aynı, turnelerle geçiyor hayat, bir yere ait olamama ve kalabalık var hayatımda...

Aslı- Yapma bunları seversin sen...

Burak - Evet severim...

Lanet olsun be adam önüne baksana biraz... Ne yaptığını görüyor musun? Koca bir bardak çay ve döktüğün yerde laptopum... Lanet olsun, neyse ki kenarından köşesinden aktı... Tekrar işe başladığıma sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum ki... Şu hava şöyle güzelleşmişken. Neyse ki deli muamelesi yapıp ne istiyorsam yapıyorlar. Bu şöhret fena da değil hani!? Bana ne mi oldu? Ne olacak son durum gayet iyi. Sanırım kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Nasıl mı oldu? Doktor güzel bir çözüm önerdi. Hani şu maçka’daki evlendirme dairesi var ya... İşte orada evlendirme dairesinin alt katında yeni bir migros açılmış. İşte oradan her türlü ihtiyaca cevap verebilecek kadar, hizmet etmeyi seven, yemek yapabilen, ütü yapan, temizlik yapabilen kocalar satılıyormuş. Oradan bir tane almamı ve fazla üzülmeden hayatı olduğu gibi yaşamamı söyledi. Önce sıfır kilometre almaya karar verdimdi ama düşününce ikinci el almanın yararları var diye hesap ettim. Ve ikinci el bir koca aldım kendime.

İşlem çok basit aşağıdan inip kocanızı seçiyorsunuz. Beğendiğinizin paketini açtırıyorsunuz. Sonra da yukarı çıkıp evleniveriyorsunuz. Sistemi kolay ve çabuk hale getirmişler. hani evlere servis gibi bir şey, iyi yani.

Artık üzülmüyorum. En son Burak’ın telefonundan sonra yaklaşık bir ay kadar bir zamanımı daha hastanede geçirince pek de bir seçeneğim kalmamıştı aslında. Şimdi rahatım duygusal gerilimler yok, aldatılacağım korkusu yok, (çünkü bundan haberi bile yok aldığım kocanın), söz dinlememe gibi bir sorun yok, kıskançlık yok, kavga yok kısacası her şey yolunda.

Böylesi daha iyi sanırım... Ya da bilemiyorum yine de aklınızda bulunsun, migroslarda bu ay indirim de var... Bir alana bir tane de bedava... Üstelik memnun kalmazsanız 30 gün içinde iade kabul... şimdilik tüm bunlara alışmaya çalışıcağım... Hepimizin masal kahramanı belli. Şimdi çalışmaya devam etmeliyim...

Hiç yorum yok: