20 Nisan 2008 Pazar

KÖLN

Gece gündüz açık şehir

Birçok şehir birbirine benzer. Özellikle Avrupa’da mimari bakımından ele aldığınızda bu benzerlik daha çok ortaya çıkmaktadır. İşte bu düşünceyle yola çıktığımda Köln’ün ne cazibesi olabilir diye de düşünmeden edemedim açıkçası. Öncelikle görülecek tarihi yerlerin bilgilerine ulaşmaya çalıştım, ardından da ne yenir ne içilir diye bir kaç araştırma yaptım...

Ama nereden bilebilirdim ki Köln beni cezbedecek ve hayrete düşürecek... Evet Köln macerama başlarken sıkıntılı bir Avrupa şehri daha diye düşünürken, birdenbire hava sıcaklığının arttığını ve güneşli havaların geldiğini duydum. Malum Avrupa’nın üzerinden kalkmayan özellikle Almanya’yı etkisi altına alan kara bulutlar ve yağmur neredeyse hiç bitmeyecekmiş gibidir. Ama öyle olmadı Köln’e gittiğim günden gelene kadar her gün beni utandıracak kadar sıcak ve güneşliydi... Her şartta İstanbul’a bağlı biri olarak Köln’ü sevdiğimi anladığımda biraz utandım açıkçası. Burası neredeyse İstanbul’a rakip olacak derecede gece gündüz açık bir şehir. Ve her an bu hareketin içinde buluyorsunuz kendinizi. Neyse lafı fazla uzatmayayım ve hep birlikte Köln’de bir gezintiye çıkalım...

Almanya'nın büyük şehirlerinden en eskisi. Adını M.S. 50 yılında "Colonia" olarak adlandıran Romalılardan almış. Genel hatlarıyla mimari modern çağın etkilerini gösteriyor. Gerçi sokak aralarında Hansel ile Gratel’i anımsatan evleri de görmek mümkün. Savaş zamanında büyük hasar görmesine rağmen diğer savaş ülkeleri gibi hırpalanmış görünmüyor.

Köln’de Alman’dan çok Türk’e rastlamanızsa kaçınılmaz. Bazılarını ayırt edebilseniz de bazıları gerçekten hiç anlaşılamayacak derecede oralı olmuşlar. Sanırım genel olarak Almanya’nın genç nüfusunun çoğu burada toplanmış. Her yerde gruplar şeklinde veya birer ikişer gençlere rastlıyorsunuz. Her ne kadar suç oranı her ülkede olduğu gibi burada da kendini belli ediyor olsa da sokak serserilerinin bile bir nezaketi var açıkçası. Bir iki kere laf attıktan sonra özür dileyerek yanınızdan ayrılıyorlar. Gecelerinin pek tekin olmadını söyleyenler bile belli başlı bölgelerde hiç sorun yaşamadıklarını da ekliyorlar.

Diğer bir dikkatimi çeken nokta ise Türklere karşı olan bazı tavırların burada pek kendini göstermiyor olmasıydı. Genel anlamda halk sevecen ve cana yakın davranıyor diye de belirtmeliyim.

Şehir önemli bir tarihe ev sahipliği yaparken festivalleri, binbir çeşit organizasyonlarıyla da şehrin hareketli yapısını iyi koruyor. Şehrin insanları sadece festival zamanlarında değil de her zaman sevecen ve gülümseyen ifadeleriyle yaşamayı ve yaşatmayı seviyorlar diyebiliriz. Sanırım bu durum da şehrin her geçen gün turist sayısının yükselmesini de açıklayabilir.

Gezilecek görülecek cinsten bir sıralama yaparsak eyer Köln Katedrali (Dom) ilk sırayı alır sanırım. Öylesine heybetli, öylesine kalabalık ki bir an için insana kendini devler ülkesindeki cüceler gibi hissettiriyor desem yeri vardır. Yapımı çok uzun süreler alan katedralin hala daha birçok yerinde onarım çalışmaları sürse de yapı tüm ihtişamıyla dikkat çekiyor.

İnsan kalabalığı açısından Taksim sokaklarını aratmayacak cinsten bir alışveriş caddesi (daha doğrusu caddeleri demek gerekir) var. Sağlı sollu birçok markanın ve birçok isimsiz mağazanın buluştuğu nokta burası. Hemen hemen aradığınız her şeyi burada bulabiliyorsunuz. Tabii ki gezinmekten yorulmazsanız. Aynı zamanda mağazalardaki ürünlerin çoğu da Türk malı. Her günü her saati böylesine kalabalık olan bir caddenin indirim zamanını düşünemiyorum bile desem yeridir.

Yeme içme konusunda ise genel güzelliklerinin yanında eksiklikleri görebiliyorsunuz. Kendine ait bir mutfağı olmayan diğer mutfaklardan yararlanan şehirde İtalyan ve Meksika mutfakları çoğunlukta. Ama bunun yanında altının çizilmesi gereken bir nokta ise diğer Alman şehirlerine göre bir çok seçeneğinin bulunması ve lezzet kalitesinin yüksek olması.

Gece hayatına geçecek olursak gündüz kafe olarak gördüğünüz bir çok yer geceleri de açık. Özellikle nehir kenarında ki gemi misali yüzen mekanlar oldukça enteresan. Şehrin içi ise her zamanki kalabalığa devam ediyor. İlk başlarda da dediğim gibi bir Avrupa ülkesi olarak böyle bir hareketlilik ve kalabalık pek ender görünen bir durum. Jazz, pop, rock tarzında müzik alternatifleriniz oldukça geniş. Özellikle nehir kenarındaki yerlerde canlı müzik dinleme olanağınız bile var.

Şehir içi ulaşım ise her şekilde olanak tanıyor size. Özellikle yerli halk bisikleti tercih ederken, köşe başlarında kilitli bir halde bir telefonla kiralayabileceğiniz bisikletler turistlere de ilginç bir olanak sağlıyor. Hemen hemen her evin araba park yeri olduğu gibi bisiklerler için de ayrılmış özel alanları var. Şehir aynı zamanda bina yığını olmadığı gibi yeşil alanları ile de spor yapmak isteyenlere özel seçenekler de sunuyor. Küçük küçük park alanları rahatlamak ve biraz huzur bulmak için ideal.

Eh benden bu kadar fırsatınız olursa görmeden etmeyin derim. Hatta eski Romalıların bir sözü bugün hala geçerli: "Köln'ü görmeyenler, Almanya'yı görmüş sayılmaz.". Gerçekten de Köln'de görülmeye değer o kadar çok yer var ki...

Hiç yorum yok: