20 Nisan 2008 Pazar

TERLİK

Takunya’dan Terliğe... Ayaklara özgürlük!

Yaz ayları insana hep özgürlük, yeni aşklar çağrıştırır. Sanırım bu duygulardan bizlerin nasibini aldığı kadar modacılar da etkileniyorlar. E hal böyleyken uçuk kaçık, açık seçik modeller de sokaklara fırlamadan edemiyorlar. İşte bunlardan en özeli, en değerlisi ki yaz sıcağında ayaklarınızın o kapalı ayakkabılar içinde neler çektiğini düşünecek olursanız sandaletler ve terlikler bana göre... Evet özgürlük, ayaklara, parmaklara özgürlük.

Nasıl çıkmış, nasıl olmuş bilemem ama en pratik yoluyla, insan zekasını kullanıp, sıcaktan bunaldığı bir anda bir iki yaprakta ayaklarına bağlayıp yaratmış olsa gerek. Yaprak zamanla çimen, hayvan derisi gibi doğal ürünlerle geliştirilerek günümüzdeki halini almaya başlamış, önceleri takunya, ardından sandalet ve terlik olarak. 1991 yılında İtalya - Avusturya sınırları yakınında, dağcılar tarafından bulunan 5 bin yıl öncesinden kalma buz adamın ayaklarındaki sandalet tarzı deriden giysi de bunun bir kanıtı olsa gerek. Önceleri Afrika’da, Avrupa’da ve Asya’da güçlüler ve zenginler giymişler. Sandalet zamanla statü belirleyici bir özellik kazanınca, kölelerin yalın ayak gezinmeleri de açıklanmış olur sanırım.

İlk işlenmiş ayak giysisi olan sandaletlere Mısır, Yunanistan ve Roma’da rastlanıyor. Sıcak iklimli Afrika, Asya ve Amerika’da ise sandaletin rağbet gören bir giysi olduğu da bilinmekte.

Roma Çağı’nda sandalet yalnızca evin içinde giyiliyor, dışarıda bunlarla dolaşılması yakışıksız kabul ediliyormuş. Soleae ve calceus diye anılan sandaletler, basit bir tabanla onu bileğe bağlayan bantlardan oluşuyormuş.

Eski Yunan ve Roma Çağları’nda sandaletin yaygınlığına karşılık, Bizanslılar 4. yüzyıldan başlayarak kahverengi ve siyah deriden yapılmış terlik ve kapalı ayakkabılar giymeye başlamışlar.

Takunyadan terliğe insanoğlunun tek amacı ayaklarını yağmurdan, çamurdan belki de sıcaktan korumak olmuş. Tabii zamanla dışarıda giyilenler içeriye taşındığında aynı tozu kiri evin içine taşıdığı gerekçesiyle ev içi ayrı, ev dışı ayrı ayak giysileri kullanılır olmuş.

Dünya üzerinde böyle değişim gösteren bizim bildiğimiz şekliyle takunyayı hamamlardan hatırlayanlarınız vardır sanırım. Eski Osmanlı kadınlarının en özel eğlencesi hamam günlerinde yanlarında taşıdıkları bir tasları, bir de takunyaları filmlerde bile yer alır. Hatta büyükannelerden kalma takunyaları olanlar bile vardır belki de içinizde. Hani şu altı tahtadan üzerinde sadece ince bir deri bant bulunan cinsinden. Yine aynı dönemlere rastlayan, gelinlik kızların çeyizlerinde yer alan, gümüş işlemeli nalınları da görmek mümkün. Günümüzde antika değeri kazanan bu takunyaları tabii şimdilerde evlerde süs eşyası olarak görüyoruz ama sanırım bazı bölgelerde o eski önemini de taşıyor hala.

Değişen dünya, değişen değerler içinde takunya zamanla tahtını terliğe bırakınca kadınların yeni gözdesi terlikler olmuş. Biraz daha estetik, biraz daha süslü püslü terlikler. Herbirimizin evinde hem kendi giydiği, hem de gelecek misafirlere vereceği bir kaç çeşit terlik yer alır sanırım. Hatta benim gibiler varsa eğer, kendi terliğini kimseye kaptırmamak için köşe bucak saklayanlar da olabilir aranızda.
Önceleri evlerde, ev gezmelerinde kullanılan terlik, sonraları insanlar sıcaktan bunalınca sokağa da yansımış. Önceleri arkası açık ayakkabılar, rahat ve serin tutan bantlarla tutturulan şık terlikler olmuş. Ve giderek sokağa taşınan terlik, moda akımları içinde de yerini alır olmuş.

Her şeyin yeniden alevlenip ortaya çıktığı zaman dilimi 20. yüzyıl olduğu gibi sandaletin ve terliğinde tekrar keşfedilmesi ve moda akımları içinde yer alması bu zaman dilimine rastlıyor. Sıcak yaz günlerinin ve özgür düşünce insanının yeniden keşfiyle özgürlüğün tadını çıkartan sandaletler ve terlikler ise tekrar keşfinden bu yana rahatlığın olduğu kadar zaman zaman şıklığın da altını çizercesine artık yaşam tarzımızın içine girmiş durumda.

Sandalet yapımında kullanılan ürünler ise, üretildikleri ülkelerdeki kaynaklara, zevkelere göre değişiyor. Sandaletlerin tabanı Mısır’da bir dönem papirustan veya palmiye yapraklarından, Hindistan’da tahtadan, Çin ve Japonya’da pirinç kamışından, Güney Amerika’da kenevirden yapılırmış. Lastiğin keşfinden sonra ise bu madde, sandaletlerde ve terliklerde de kullanılmaya başlanmış.

Ülkemizde ise sandalet denilince ilk akla Bodrum’da yapılan el yapımı sandaletler gelir. Türkler kadar, gelen her turistin de almadan gitmediği bir şey olsa gerek. Tamamen el yapımı olan bu sandaletlerin ince deriden yapılanlarının iki gün alırken daha kalın deriden yapılanları dört gün kadar sürebiliyor.

Önce, dana derisi 1 yıl kadar su içinde bekletiliyor ve derinin nemi gittikten sonra işlenmeye başlanıyor. Palamut ve çam kabuğuyla eğitilen deriye, toprak boya üç aşamada katılıyor. İstenilen renk tutturuluncaya kadar bu işlem sürüyor. Daha sonra ise doğal zeytinyağı ile yağlanıyor.

Sandaletlerin en önemli özelliği ise, özellikle sıcak havalarda herkesin sorunu olan kokuyu yapmaması, mantar gibi hastalıklara sebebiyet vermemesi ve terletmemesi. Özellikle ayak terlediğinde tabanınızın altından vıcık vıcık kayan ayakkabıları aklınıza getirirseniz bu konunun ne kadar hassas olduğunu hatırlayacaksınız.

En çok tercih edilenler arasında deriden yapılanlar yer alıyordu bir kaç zaman öncesine kadar. Tabii hala itibar gördüklerini söyleyebiliriz ama hani şu ikibinli yıllar sendromu var ya her şey gibi onlarıda etkiledi. Artık bilekten bağlamalıları, hasırları, içi dışı sentetik olanları, rengarenk modelleri de görmek mümkün.

Tabi sandaletin yanında yeniden sokaklara çıkan terliği de unutmamak gerek. Önceleri daha çok tahta kullanılarak yapılan terliklerin yerini şu günlerde yine modernizmin etkisi sarıyor. Sandaletin yaşadığı değişimi aynen yaşayan terlikte de aynı değişimi görmek mümkün. Hasır tabanlar, asansör topuklar, rengarenk lastiklerle kaplanmış tabanlar, şeffaf bantlar, çiçekli ketenler...

Öyleyse takunya’dan terliğe sizleri de özgürlük rüzgarları baştan ayağa kadar sarmalı... “Dost başa düşman ayağa...” derler ama inanmayın ben onlardan değilim.

Hiç yorum yok: