20 Nisan 2008 Pazar

PANTALON

Özgür fikirler, özgür bedenler... Pantolon

Orta okul, lise yıllarında okul üniformasının etekli olmasından dolayı pantolon giymeye pek fırsat bulamazdım açıkçası. Gerçi pantolonun da yaşamımdaki yerini daha keşfetmemiştim sanırım. Ne zamanki “Ben Pantolon İstiyorum” adlı kitabı okuyana dek. Pantolon giymek isteyen bir kızın rahibelerin pantolon giydiklerini zannetiği günden beri rahibe olmak için verdiği savaşı ve daha sonra rahibelerin pantolon giymediklerini anladığında ki bocalamasını anlatan bu kitap beni hayli etkilemişti. Öyle ki bu ilk denemem olan “Pantolonum Bana Küstü” adlı öyküme bile yansımıştı. Evet, etek giymekten pantolonlarımı küstürmüştüm.

Benim gibi okul yıllarının verdiği etek sendromunu yaşamış birileri var mı aranızda bilemem ama, okul bitip de çalışma yaşamı başladığında sanırım en büyük kurtarıcılarımdan biriydi pantolon. Hızlı şehir yaşamı içinde koşuştururken, haraketleri sınırlamayan bir yardımcı. Bugün gerçekten pantolon giyen kadınlar artık yadırganmıyorlar. Jean’ler, spor pantolonlar, capri’ler, bol kesim şalvar modeller, klasik pantolonlar hemen hemen her gardropta yer alması gereken giysiler arasındalar. Özellikle 90’lı yılların başlarında kadınların özgür tercihi olarak ilk sırada pantolon yer almakta.

Sanırım doğru bir nokta özgürlük. Geçmiş yıllara oranla pantolon tercihinin daha fazla olması aslında bir bakıma kadının kendini özgür kılması ve hatta bir bakıma da etek giydiklerindeki meraklı bakışlardan kaçmak istemelerinin bir dışa vurumu diyebiliriz. İşte bunları ele aldığımızda pantolon kavramı modanın dışında da bir anlam kazanıyor. Belki de kadınların erkek egemenliği karşısında kendi içinde verdiği savaşlardan biri...
Oluştuğu dönemlerde olaylar yaratarak kabul gören her obje gibi pantolonda zaman dilimi içerisinde ilk önceleri bir öncü kitle hazırladı kendine. 1909’da Fransız kadınları ancak ata ya da bisiklete binerken pantolon giyebiliyorlardı. O dönemlerde sadece marjinaller ve radikal feministler pantolon giymeye cesaret edebiliyorlardı. Şıklıkla ilgilenen bir grup kadın ise spor yapmak için arabalarıyla şehir dışına çıkarken pantolonu tercih eder durumdaydı. 1911’de korsenin ortadan kalkmasına sebep olan terzi Paul Poiret’in karısı, bir gece baloda harem pantolonu ile ortaya çıktığında kadınlar hayret içindeydiler. Her ne kadar farkına varmasalarda pantolon yaşamları içine girmeye başlamıştı bile. Hermes firması ise golf ve kayak için pantolon koleksiyonu ile hazır beklemekteydi..

1. dünya savaşından sonra Coco Chanel isimli bir genç bayan denizci çizgileri ile tamamlanan pantolon takımlar tasarlamaya başlamıştı. Ve bu akım kısa bir sürede kadınları etkisine aldı. Hem şık, hem rahat olabilmenin lüksünü yavaş yavaş idrak etmeye başlamışlardı.

‘68 olayları ise pantolon için hızlandırıcı bir sebep oldu. Katherine Hepburn erkek siluetinde ortada dolaşmaya başladı. Bir süre sonra Marilyn kot pantolonu son derece çekici bir kıyafet haline getirdi. Paris gecelerinde genç kadınlar kısa saçları ve pantolonlarıyla kendilerine yeni bir yaşam seçmişlerdi. Özgür yaşam...

Moda sayfalarında 60’lı yıllar her şeyi çabuklaştırdı. 1964’te Andre Courreges bir koleksiyonunda pantolonlar sergileyerek şıklık kavramını alt üst etti. Pantolonun sabahtan akşama kadar giyilebilecek bir giysi olduğunu anlatıyordu. İki yıl kadar sonra Yves Saint Laurent pantolonun kullanma kılavuzunu ortaya çıkardı; hatları ortaya çıkaracak, cepleri olacak, yüksek topukla giyilecek... Ve erkekler için tasarlanan bu kıyafet artık kadınların eline geçmişti.

Ama çiçek çocuklar kavramı modayı başka yollara sürüklüyordu. Kızlar sütyenlerini atıp pantolon giymeye, erkekler saçlarını uzatmaya başladığında artık kimlikler karışmaya başlamıştı. Kadının hayatında pantolon özgürlük, gençlik ve çekiciliğin simgesi olduğunu ispatlamıştı. Pantolonlarda jeanler ağırlıkta olmak üzere bol paçalar, düşük beller, çiçek motifli işlemeler yer alıyordu. Herkes rahatlıktan yanaydı.
Çiçek çocukların dışında yine bir kesim kadın pantolonu tercih ediyor ama şıklık yarışını da elden bıkarmıyorlardı. 80’li yıllarda vatkalı tayyör-pantolon takımlar aktif kadının üniforması haline geldi. Özellikle çalışan kadınlar arasında tercih edilen bu akım belki de yönetici erkeklerin yerlerine göz diktiklerinin bir işaretiydi.

Bundan da kısa bir süre sonra sıkılan kadın eşofmanlar ve rahat, spor pantolonlarla sokaklara dökülmeye başladı. Techno gençlik kendilerine on beden büyük gelen işçi pantolonlarını giymeye başladı. Kırışmayan, hafif pantolonlar zafere ulaştı. 90’lı yıllar ise pantolonun zafer yılı idi. Ve kadınlar pantolonu baş tacı etti... İşte, evde, sokakta on kadından dokuzu pantolon giyer oldu. Ve kadının moda dünyası içinde ünlü tasarımcılar pantolonlarla inanılmaz çizgiler yaratıyorlardı. Şıklık yarışı içinde jeanlerde yerlerini aldılar. 90’lı yılların sonlarına doğru başlayan jean üzerine giyilen kruvaze kumaş ceketler şık ve seksi imajını oluşturdu. Gece davetlerinde, iş toplantılarında bir ara boy gösteren bu akım değişen moda akımlarıyla birlikte yerini kumaş pantolona bırakmakta gecikmedi.

2000 yılı için ise söz tasarımcılarda açıkçası. Süslü püslü pantolonlar, rengarenk, her boyda kesimler, vücudu saranlar ya da üzerinde duramayacak kadar bol modeller, deriler, lycralar hepsi ama hepsi artık mevcut.

Özgürlük ve başkaldırının bir simgesi olsa da rahatlığın keşfiyle ortaya çıktığına inandığım pantolon artık hepimizin günlük yaşamının vazgeçilmez bir tercihi. İster bol paçalı, ister kısa, ister bileklerden sarkan olsun, ister jean, ister deri, ister işlerle süslü olsun kadınla bütünleşen ve kadının çekiciliğine eşlik eden bir aksesuar pantolon. Özgürlük ve rahatlık adına ya da bir başkaldırının ortaya çıkışı adına kadınların eline geçmiş olsa da bence hiç sorun değil. Sanırım her kadını güzel gösteren bir model, çekici yapan bir tarz pantolonda var. Öyleyse özgür fikirler, özgür bedenler diyelim...

Hiç yorum yok: